1. mustafa topkara'nın kadın&erkek ilişkiler psikolojisi kitabında bu konu çok detaylı olmasa da araştırılmış ve incelenmiş. ben de çok eski olmayan kitabından konuyu aktarmak amacıyla yazmak istemiştim. internette konunun bir bölümünü bulabildim. internet sayfasında olmayan yine bu konu ile ilgili olan kısımları "kıskançlık duygusunu azaltmaya çalışmak" başlığı hariç, bu konuda zaman ayırarak araştırma yapamamış bir grup vardır düşüncesiyle; contexti bozmamak amacıyla kendi hayatımdan örnekler eklemek istememe rağmen, klavyemi elime alarak değiştirmeden; (zira benim en son türkçe dersi görmemin üzerinden 20 yıl kadar ve birinin benim adıma yazışmalar yapmasının üzerinden 8 yıl geçti) olduğu gibi hedeledim hödöledim… umarım tadını çıkaran bir birileri olur.
"Kıskançlık bir duygudur. Karşımızdakini kaybetme korkusuyla filizlenen, onu başka birisiyle paylaşmak zorunda kalmayı hissetmeye karşı gösterdiğimiz, iç dünyamızda oluşan duygusal bir tepkidir. İlişkiye, karşımızdakine ihtiyaç duyduğumuzun göstergesidir.
Kıskançlık duygusu davranışlarımıza, kendimize, karşımızdakine zarar verecek yoğunlukta ve biçimde yansımazsa, ilişki açısından olumlu bir durum yaratır. Kıskançlık duygusu geliştirilen kişiye, kendini önemli, ihtiyaç hissedilir(muhtaçlık değil) hissettirdiği için onu ilişkiye bağlar. Kıskanılıyor olmak karşımızdakinin bizi önemsediğini gösterir, o kişiye karşı duygularımız varsa ilişkiye olan bağlılığımız daha fazla artar.
Yetişkinlerin ve çocukların kıskançlığını ifade biçimleri farklıdır
Kadın-erkek ilişkilerinde kıskançlıkla ilgili sorun, duyguların varlığında değil, yoğunluğunda ve gösteriliş biçiminde ortaya çıkar. Sorun, çocukluk çağlarımızdan kalma kıskançlık duygusu davranışlarını değiştirememiş olmamız, kendimizi yetişkin bir kişilik olarak ifade edemeyişimizdendir. Sorun duyguyla ilgili değil, duygunun ifade biçimiyle ilgilidir.
Kadın-erkek ilişkilerinde korku ve kaygılarımız nedeniyle kıskançlık duygusunu açıkça ifade etmekten kaçınır, bunu farklı şekillerde yansıtırız.
Çocuk, kıskançlığını benmerkezci davranışlarla gösterir. Kıskandığı ya da kıskanıldığı kişiye zarar verebilecek davranışlar geliştirebilir. Kıskançlık duygusunu bastırıp karşısındakini rahatsız edecek davranışlar gösterebilir. Örneğin; kıskançlık duygusunun varlığını inkâr ederek, yaramaz davranışlarıyla kendini ifade edebilir.
Yetişkinlerin kıskançlık davranışlarında görülen; suçlama, yargılama, umursamazlık, aynıyla karşılık verme, kuşku, denetleme, kontrol, takip etme, yasaklar koyma, sınırlar getirme gibi davranışlar çocukluk dönemine ait kıskançlık davranışlarıdır ve bunların hepsi hem karşımızdakine hem de ilişkimize zarar verir.
Yetişkin birey eşini kıskanır; ancak ona zarar vermez. Kıskandığı eşi, sevgilisi onun duygularını anlamak istemiyor, önemsemiyorsa bu davranışlara tepki gösterebilir; ancak bunu karşısındakine zarar vermeden yapar.
Kıskançlığımızı kendimize ve karşımızdakine zarar verecek yoğunlukta hissetmek, karşımızdakine ihtiyaç duymamızdandır. İhtiyacımızın bu kadar yüksek olması, kişilik gelişimimizi tamamlamadığımızı, henüz birey olamadığımızı gösterir.
Yetişkin kişiliği sergileyen kişilerin ilişkiye bağlanımı dengelidir; aldıkça verir ve ilişkiyi karşılıklı yaşar. İlişkide geriden gelen ya da ilişkiyi omuzlarında taşıyan taraf olmaz. Bu davranışlar, ilişkide, aşırı arzudan, ihtiyaçtan kaynaklanan dengesiz davranışları ortadan kaldırır.
Kıskanabilmek için büyümek gerekir.
Kıskançlık duygusu hepimizde olan, ancak doğru şekilde ifade edilmeyen, edildiğindeyse çok fazla endişe uyandıran bir duygudur. Hissedildiği gibi aktarılabilen kıskançlık duygusu ilişkiye derinlik, bağlılık katar. Kişilerin bağlanmasını hızlandırır, karşıdaki kişiye duyulan güven duygusunun gelişmesini hızlandırır.
Kıskançlık duygusunu karşımızdakine zarar vermeden göstermek çok zordur. Kıskanmaktan korkmak, bu duygunun açığa çıkmasından kaygı duymak, sık karşılaştığımız durumlardır. Hepimizin içinde kıskansak da bu duygular vardır. Kıskançlık temelde mücadele edilmesi gereken bir duygudur, ancak bu soruna dönüşebilecek duygunun öncelikle kişi tarafından kabul edilmesi gerekir. İkinci olarak kabul edilen bu duygunun karşımızdakine zarar vermeksizin ifadesi gerekir. Üçüncü olarak da bu duygunun anlaşılması ve ilişkide olabildiğince azaltılması için çaba harcanması gerekir. Çünkü kıskançlık karşımızdakine zarar verdiği kadar, bize de zarar verir. Zihnimizi sürekli meşgul eder, kendimize güvenimizi azaltır, gerginlik, tedirginlik oluşturur, psikolojik yapımızı gerer. Gündelik hayatımızı olumsuz etkiler hatta yoğunlaştığı durumlarda, kıskançlık krizleri dediğimiz durumlar ortaya çıkar ve gündelik yaşantımızı tamamen bozar. İşimiz, sorumluluklarımız, ilişkilerimiz bundan zarar görür. Bu nedenle kıskançlık sorununu sadece kıskanılan kişinin hayatını daraltması, ona kendini kötü hissettirmesi üzerinden değil, bu duyguyu hisseden açısından ele almak ve bu duyguyu azaltmak için çaba harcamak gerekir.
Kıskançlık duygusu ilişkinin içinde bulunduğu duruma, zamana göre şekil alır. İlişkinin henüz başındayken oluşmuş kıskançlıklar, sorunlu davranışlardır. Bu kıskançlık, yaşanmış bir ilişkinin üzerine değil, kişilerin karşısındakine duyduğu ihtiyaca binaen ortaya çıkar. Bu durum kişinin ben merkezli bir kişilik yapısının olduğunu gösterir. Karşısındakinin birtakım özellikleri, ilişkiye duyulan yoğun ihtiyaç böyle bir duygunun oluşmasına neden olmuştur. Başından itibaren yoğun kıskançlıklar yaşayan kişiler genellikle hoyrattır. Karşısındakinin ne hissettiğini, neyi beklediğini düşünmez. Ben merkezli oldukları için duyguları da geçicidir. Çok kıskanırken, birden ilişkiden ayrılabilirler.
Paylaşımların yaşandığı bir ilişkide ortaya çıkan kıskançlıklar, karşımızdakiyle yaşadıklarımızı başka birisiyle yaşayamayacak olmamız nedeniyle ortaya çıkar. Bu kıskançlıklar değerlidir. Karşısındaki hoyratça davranmaz, kalbini incitmez, ona değerli olduğunu hissettirir.
Erkeklerin kıskançlığı
İlişkide aldatılmak, erkek için sadece güven kaybı değildir. Aldatılmak çevre tarafından yargılanan bir durumdur. Aldatılmak, kadınlar arasında acınacak, üzüntü duyulacak bir durumken, erkeklerin dünyasında aşağılayıcı durumdur. Hatta bazı erkekler aldatılan erkeklerle arkadaşlıktan kaçınırlar. Aldatıldığı halde ilişkisini yürütmeye kalkan erkeklerin çevresi, sorunu sadece o erkeğin sorunu olarak görmez, bu sorunu ahlaki bir zemine oturtur, toplumsallaştırır ve o erkeği dışlar.
Erkeklerin aldatılmayla ilgili yoğun korkuları kıskançlığın ifade biçimine yansır. Kıskançlığı bir duygu olarak ifade etmek yerine, aldatılma ihtimalini ortadan kaldırmak için, erkek ilişkide yasaklar koyar, takip eder, kontrol eder, denetler.
Kadınlar erkeğe haber vermeksizin (izin almadan) hareket ettiklerinde, erkeklerden aldatılmış gibi tepki görürler. Aldatılma söz konusu olmamasına rağmen, gösterilen bu aşırı tepki, erkeğin bilinçaltından gelen aldatılma korkusunu işaret eder. Erkek bir erkek olarak aldatılmaktan değil, aldatılmış bir erkek olarak toplumun içinde olmaktan, çevresi tarafından bu şekilde algılanmaktan korkar.
Çarpıtılmış kıskançlık dili
Erkeğin ilişkide güçlü taraf olması, sahiplenmesi, ilişkinin motoru olması, kadının sahiplenmeyi sevmesi, erkeğin sınır getiren, yasak koyan davranışlarını meşrulaştırır.
Bazı kadınlar davranışlarına sınır getirilmesini, erkeğin onun davranışlarına biçim vermesini isterler. Bu da başka bir sorundur. Erkeğin aldatılma korkusu yüzünden ortaya çıkan bu aşırı hassasiyetini, sahipleniciliğini bazı kadınlar sevgi olarak değerlendirir. İlişkiyi bu şekilde yaşamayı seven kadınlar, kaybetme korkusuna tahammülü olmayan, ilişkideki bütün sorumluluğu erkeğin üzerine bırakmaya çalışan kadınlardır. Bu da, ilişkinin ilişki olmaktan çıkması demektir.
Kadınlar kıskandığında yasak koymada zorlanırlar. Erkekler, yasaklanmayı, erkekliklerine yapılmış bir saldırı, güçlerini, erkekliklerini yıpratmaya yönelik bir girişim, bir aşağılama davranışı olarak görürler ve buna yanaşmazlar.
Kadınlar da, kıskançlık duygusunu hissettikleri gibi göstermezler. Kıskançlık karşımızdakine ihtiyaç duyduğumuzu gösterir. İhtiyaç duyduğumuz anlaşılırsa bize bencilce davranılmasından korkarız. Bu korkular, endişeler davranışlarımıza yansır ve kıskançlık duygusunu hissettiğimiz gibi yansıtamayız. Korkularımız, kaygılarımız tarafından çarpıtılarak gösterilir kıskançlık duygusu. Çarpıtma davranışları; suçlama, yargılama, umursamazlık, aynıyla karşılık vermedir.
Karşımızdakinin, bizi kıskandığında suçlaması, yargılaması, umursamaz davranması, kıskandığı davranışın bir benzeriyle karşılık vermesi bize kendimizi değersiz hissettirir. “Seni kıskanıyorum” cümlesi kendimizi önemli hissettirirken, çarpıtılmış kıskançlık davranışları bizde olumsuz duygular yaratır, bizi ilişkiden iter.
Yarım saattir ağlayarak sürdürdüğü konuşmasını bitirmişti.
Gruptaki herkes onun durumuna üzülmüştü. Kâğıt mendil yetmemişti, gözyaşlarına.
Bir süre sessizlik oldu.
Ağlaması yavaşladı.
Biraz daha sakinleşince geriye doğru yaslandı.
Gruptaki herkes yorumlarını söylemeye başladı.
Herkes yardım etmeye çalışıyordu ve hiç kimse geribildirimde bulunmuyordu. Herkes bundan kaçınıyordu.
Ama Aykut durmadı.
-Ben yorum yapmak istiyorum ama kendini kötü hissediyorsun, kaldırabilir misin bilmiyorum?
-Tabii ki.
Zaten bunun için burada değil miyiz?
-Açıkçası, yarım saattir ağlıyorsun, ancak nedense ben içimde hiç üzüntü hissedemedim.
Herkes sustu, Gonca dikkat kesildi.
-Üzüldüğünü ve ne kadar yıprandığını gördüğüm halde içimde bu duygu oluşmadı.
Terapist söze karıştı
- İçinde oluşmayan duygu nedir Aykut?
- Gonca’nın eşini gerçekten sevdiğini hissedemedim.
Onu çok sevdiğini, çok üzüldüğünü, kendini çok kötü hissettiğini söylüyor ama ben, eşine âşık, onu seven, onu önemseyen, ona değer veren bir kadın göremedim anlattıklarında!
Gonca hırsla söze girdi.
- Hayır! Yanılıyorsun, sen yaşadıklarımı nereden bileceksin ki!
Onu çok sevdim ben!
Terapist, Gonca’nın gerildiğini görmüştü, onun kendini ifade edip rahatlamasını sağlamak için bir soru sordu:
- Bize anlatır mısın Gonca?
Ama Gonca daha da öfkelendi
- Sevmemiş olsam her gece onu arar mıyım yatağımda? Hayatım mahvoldu, onu düşünmediğim bir tek an geçmiyor, nefes alamıyorum, her gün boğuluyormuşum gibi hissediyorum kendimi. Her gün depresyondayım, aylardır ilaç kullanıyorum toparlanmak için ama olmuyor, kendimi öldürmek istiyorum her gün, olmuyor onu öldürmeyi düşünüyorum, o da olmuyor! Sen de karşıma geçmiş bana bunları söylüyorsun!
Aykut da gerildi Gonca’nın bu tavrı karşısında.
- Niçin bağırıyorsun Gonca? Seni duyuyorum. Yorumumu istedin ama buna saygı göstermiyorsun. Açıkçası gösterdiğin bu tepki hissettiğim şeylerin doğru olduğunu gösteriyor bana. Bana bunu hissettiriyorsun. Onu kıskandığını söylüyorsun, o kadının evine gidip ortalığı ayağa kaldırıyorsun, eşine saldırıp ona zarar veriyorsun, yumrukluyorsun, herkesin ortasında ona hakaretler yağdırıyorsun, onu takip ediyor, kontrol ediyorsun... Sürekli telefonla yoklayıp, bir sürü hakaret içeren mesajlar gönderiyorsun. Sonra da kıskandığını söylüyorsun. Ama sana bir şey söyleyeyim mi; bu kıskanmak falan değil! Bu kıskançlık insana kendini çok kötü hissettirir!
Gonca ayağa kalktı ve bağırmaya başladı.
-Sen kendini ne zannediyorsun! Hayatım hakkında ne biliyorsun da, bunları konuşup duruyorsun lanet olası! İki çocukla ortada kalan benim! O beni kandırdı! Beni sevdiğine ikna etti. Ben onu sevmemiştim, o beni sevmişti. Bu yüzden evlendim onunla. Yıllarca peşimden koştu. Ben uzman olmak istiyordum, hayatıma girdi, yalvardı, yakardı, “git” dedim, “istemiyorum” dedim laf anlamadı. En sonunda mağlup oldum. Evlendikten sonra uzmanlık yaptım, kariyer yapacaktım o kendini kötü hissetmesin diye yapmadım. Çocuk istemiyorum dedim, çocuk diye tutturdu! Çocuk yaptım, onlarla da yeterince ilgilenmedi. Hep siyaset vardı. Siyaset her şeyi oldu. Benimle yeterince ilgilenmedi. Boktan bir evlilik geçirdim on beş yıl boyunca. Ve şimdi hayatına başka bir kadını aldı! Sen de çıkmış karşıma bana ne anlatıyorsun! Ne yapmamı bekliyordun? Salak gibi karşısına çıkayım “hayatım, bak beni üzüyorsun” mu demeliydim sadece, Sonra da defolup gitmeli miydim? Ben salak değilim! Beni kullandı yıllarca ve şimdi de iki çocukla paçavra gibi kenara attı. Çocukları için doğru dürüst para bile vermiyor! Ona hakaret ediyor muşum! Bağırıp çağıyor muşum, millete rezil ediyor muşum da, yok hatunun peşinden koşup tehdit ediyor muşum! İyi yapıyorum, o bunların hepsini hak etti! Hiçbir şeyden haberin yok, sen de burada psikoloji falan filan, anlat dur bunları!
Terapist biraz endişeli
- Otur Gonca, lütfen sakin ol biraz.
Gruptaki herkes sus pus oldu. Herkes şaşkınlık içindeydi.
Aykut “Allah senin kocana sabır versin” diye mırıldandı içinden…
"
suçlama:
karşımızdaki bizi kıskanıp suçlamaya başladığında, onu kaybetmekten korkuyorsak açıklama cümleleri kurmaya, kendimizi savunmaya çalışırız. bu çabamız elbette bir sonuç getirmeyecektir. kaybetme korkumuz yoksa yoksa kızarız, bağırırız. bu tepkimiz suçumuz varmış da o yüzden tepki gösteriyormuşuz olarak değerlendirilir ve suçlamalar artar.
yagılama:
yargılama davranışarında da benzer bir durum ortaya çıkar. hata olarak değerlendirilecek basit bir davranış sonucunda, ilişkilerdeki tüm duruşumuz gözden geçirilir, niyetimiz okunur. "zate…" diye başlayan pek çok cümle sıralanır. tıkanmış bir iletişimle karşı karşıya kalırız. bizi dinlemiyordur. her şey kilitlenmiştir. duvarla konuşuyor gibi hissederiz kendimizi.
umursamaz davranmak:
eşimizin, sevgilimizin bizi kıskanmasına rağmen, hiç kıskanmıyormuş gibi davranması kötü hissettirir. kıskanılmamak, karşımızdakine güvensizlik, kendi içimizde ise değersizlik hissi yaşamamıza sebep olur. "önemli olsaydım kıskanırdı." cümlesi kurulur içimizde. bu düşünceler, içimizde değersizlik, yetersizlik duygusu oluşturur.
çiftler bu konuları zayıflık olarak gördükleri için konuşmazlar. bu da ilişkinin zarar görmesine yol açar. iki taraf da duygularını kendi içinde yaşar, kendi içinde karşısındaki hakkında yorum yaparak mahkeme kurar, karşısındakini orada yargılar ve idam eder.
kıskançlık duygularını göstermemek, kendine güvensizliğin göstergesidir. kıskançlığımız belli olursa karşımızdakini önemsediğimiz ortaya çıkar ve bu da bizi ilişkide zayıf yapar. bu korku, kıskançlığımızı belli etmemeye götürür bizi.
aynı şekilde karşılık vermek:
kıskançlık davranışlarının içinde ilişkiye en çok zarar verene, karşımızdakine kendini kötü hissettiren, aynı şekilde karşılık vermektir. karşımızdakinin farkında olmadan, bize kendimizi ne kadar kötü hissettirdiğinin bilincinde olmadan yaptığı bir davranışı; bilerek karşımızdakine zarar vermek, yaşadığımız acıyı anlamasını sağlamak, ondan daha aşağıda, daha değersiz olmadığımızı hissettirmek için biz de aynı davranışla karşılık veririz. bu davranış ilişkiyi krize götürür.
bilerek karşımızdakine zarar vermek, davranışın verdiği zararın ötesinde intikam duygusu yaratır, öfke yerine düşmanlık duyguları oluşturur. şiddetli tartışmalar, diğer tarafın da bu davranışa karşılık vermesine neden olabilir, ilişkiyi daha kötü hale sokar.
bu davranışlar ilişkiyi tüketir, saygıyı bitirir, öfke ve düşmanlık duygularını artırır, sürekli artan güvensizlik duygusu oluşturur.
ilişkiye zarar veren duygu değil, davranıştır:
suçlama yargılama, umursamazlık ve aynı şekilde karşılık verme, karşı tarafa kendini kötü hissettiren kıskançlık duygusu davranışlarıdır.
bir duyguyu duygu olarak değil de, karşımızdakine zarar verecek şekilde ifade edersek, anlayış yerine tepki görürüz, hatta ilişkilerimizi kaybederiz.
bu davranışları sergileyenler eleştirildiklerinde kıskançlığın niçin eleştirildiğini, sevdiğini kıskanmanın normal olduğu düşüncesiyle kendilerini savunurlar; ancak sorunun duygularında değil de kıskançlığının ifade biçiminde olduğunu fark etmezler.
ancak kıskançlığın birçok ifade biçimi vardır. kıskançlık duygusunu karşımızdakine zarar veren bu davranışlarla ifade etmek, ilişkide güçsüz düşmekten korkmamızla ilgilidir. eğer ilişkiye bağlı olduğumuz görülürse ilişkide zayıf düşeriz. bu nedenle böyle davranarak kolayına kaçarız. kıskançlık, erkek ve kadında farklı şekillerde çarpıtılsa da çarpıtılma nedeni aynıdır; korkular ve kaygılardır.
ilişkide içe atılan, bastırılan duygular konuşulduğunda, kıskançlık iki tarafın da kaçındığı, kendini kötü hissettiren duygu olmaktan çıkar; aranan, beklenen bir duyguya dönüşür. korkularla hareket etmek, en sonunda korkulan şeyin başa gelmesine neden olur.
çarpıtılmış kıskançlık duygusu olarak ortaya çıkan umursamazlık, karşımızdakine kendini eksik ve değersiz hissettirir. suçlamalarla kendini ifade eden bir kıskançlıkta sürekli açıklama yapma ihtiyacı hissederiz, açıklama yapmaktan yoruluruz. yaptığımız hiçbir şeyin karşı tarafı tatmin etmediğini, karşımızdakinin peşin hükümlerini görmek, çabanın anlamsız olduğu hissi uyandırır, biz bezdirir. aynı şekilde karşılık veren taraf, karşısındakinin güvensizliğini, düşmanlık duygularını kazanır. kasıtlı olarak canımızı yakan birisine güvenemeyiz. aldatılma korkusuyla yasaklar koymak, kuşkucu davranış ile karşımızdakini kontrol etmeye çalışmak ise karşımızdakini hapishaneye sokar.
kıskançlık duygusunu azaltmaya çalışmak:
bunun için lütfen bir profesyonele başvurun
değerli hissetme ihtiyacının kıskanılmak üzerinden karşılanmasını beklemek, ilişkinin yapısını bozar. kendimizi değerli hissetmek istiyorsak, bunun yolu kıskanılmak değil, kendimizi değersiz hissettiren ilişki biçimlerini değiştirmektir. kaybetmek değersiz hissettiren ilişki biçimlerini değiştirmektir. kaybetmekten korktuğumuz için kıskanılmak istiyorsak, birine ihtiyaç duymadan yaşama becerisini geliştirmemiz gerekir. kendi eksiklerimizi karşımızdakiyle kapatmaya çalışmak, zarar veren davranışlar sergilemesek de duyguyu hisseden bizim hayatımızı olumsuz etkiler, gelişimimizi engeller.